7 Eylül 2014 Pazar

SAĞLIKLI LEPİSTESLER İÇİN 12 MADDE

SAĞLIKLI LEPİSTESLER İÇİN 12 MADDE

Lepistesler, en çok yetiştirdiğimiz ve severek beslediğimiz çok güzel balıklar olmasına rağmen sıkça ölmeleri her besleyen tarafından bilinen gerçektir. Balıklarımızın en iyi şekilde bakılabilmesi ve ölümlerin bir nebze de olsa azaltılması için tavsiye niteliğinde 11 madde sıraladım. Bu maddelere uyulduğu sürece, kolay ölebilen bu narin balıkların akvaryumlarınızdaki ömürlerinin daha uzun, renklerinin canlı ve üretkenliklerinin daha iyi olacağı düşüncesindeyim. Bu maddeleri birer cümle ile geçip, sonrasında bildiklerimi maddeler halinde detaylandırmak istiyorum.

1.) Balıkçınıza yeni gelmiş yorgun lepistesleri almaktan uzak durun ki ölecek olan orada ölsün,

2.) Lepsiteslerinizi büyük akvaryumlarda yaşatın ki su değerleri kolay kolay değişmesin,

3.) Balık sayısını oldukça sınırlı tutun ki balıklarınıza yüzecek alan kalsın,

4.) Akvaryumlarınızı canlı bitkilerle dekore edin ki suyunuzun biyolojik temizlenmesi daha efektif olsun,

5.) Su değerlerini balıklarınızın ihtiyacına göre ayarlayın ki gelişmeleri sekteye upramasın,

6.) Lepsiteslerini uygun balıklarla yaşatın ki diğer balıklar tarafından taciz edilmesin,

7.) Beslenmelerine önem verin, yem çeşitlemesi yapın ki gelişmeleri sağlam olsun,

8.) Filtreleme ve dip çekimleri ile suyu temiz tutun, filtrenizi kapatmayın ki suyunuz görünen ve görünmeyen kirlerden temizlensin,

9.) Dişi ve erkek sayısını dengeli tutun, dişiler her zaman erkeklerden fazla olsun ki kovalanan ve yumurtlayan dişilerinize dinlemek için zaman doğsun,

10.) Dip çekimi sonrası su düzenleyicileri kullanın ki balıklarınızın yaşayabileceği suları olsun,

11.) Dişi lepisteslerinizin erken döl almalarını önleyin ki yıpranma erken yaşta başlamasın,

12.) Hasta balıklarınızı diğerlerinden ayırarak tedaviye başlayın ki hastalık diğer balıklarınıza geçmesin ve ilaçlar sağlam balıkları rahatsız etmesin.



Detaylara gelince:

1) Dinlenmiş Balıklar


Balıklar akvaryumcudaki tanka gelene kadar oldukça uzun bir yol katederler. Bu yol yurt dışındaki üreticiden ve toptancılarda başlar, yurtiçindeki toptancılar vasıtasıyla akvaryumcunuza gelir ve oradan da size ulaşır. Her defasında su değişimi, nakliye şartları balıktan biraz bir şeyler alır götürür. Bu durum en son geldiği akvaryumda kendisini daha net bir şekilde belli eder ve yol yorgunu olan balık ölecekse doğal olarak en son geldiği akvaryumda ölür. Bu da ya sizin akvaryumunuzdur ya da akvaryumcunuzun akvaryumu. Bu nedenle bu konuda tavsiye edilen husus, satınalmadan önce balığı akvaryumcuda izlemektir. Aslında bu pek de pratik bir çözüm değil. Çünkü, aramızdan kaç kişi diğer bir ilçedeki akvaryumcuya gidip balığı görecek ve almadan geri dönüp, iki üç gün sonra tekrar gidip bakacak? Doğrudur, ama bu fırsatı kullanma şansı olanlar da kullanmalıdır.

2) Büyük akvaryum


Akvaryumunuzu olabildiğince büyük seçin. Unutmayın ki ne kadar büyük akvaryum o kadar az sorun demektir. Küçük akvaryumlarda suyun kalitesini bir çizgide tutmak zordur. Bir balık ölür, farkına varmazsınız, balık çürüdükçe suda bozulma olur. Ama 300 litrelik akvaryumun suyunda bu bozulma küçük akvaryumdaki kadar değildir. Çünkü su hacmi fazladır.

3.) Balık Sayısı:


Balık sayınızı sınırlı tutun. Rengarenk lepistelerimizin akvaryumu doldurması elbette görsel bir şölen olarak değerlendirilirse de balıklara yeteri kadar yüzme alanının kalmaması onları sıkıntıya sokacaktır. Gözlemlerim odur ki, tenha akvaryumlarda yavrular yenmeden yaşabilmektedirler. Kalabalık akvaryumlarda ise yavrular yetişkinlere yem olarak gözükmektedir.

4.) Bitkilendirme:


Bitkilendirmeye önem verin. Bitkiler akvaryuma bir estetik katmakla birlikte esas görevleri suyu temizlemeleridir. Nitrit, Nitrat döngüsünden ortaya çıkan amonyak bitkiler tarafından gübre olarak kullanılır ve bu zehirli maddenin sudaki oranı azalır. Hızlı büyüyen bitkiler bu görevi yavaş büyüyen bitkilere göre daha iyi yaparlar.


Keza, bitkilerin yavrularınız için saklanma yeri olduğunu ve Lepsiteslerin doğal ortamında, bitkinin yerinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu unutmamak gerek.

5.) Su Değerleri:


Su değerlerini takip etmek gerekir. Bunun suya devamlı olarak müdahale edilmesi gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır. Suyun PH ve GHını oluşturacak ortamı bir kere hazırladığımızda suyla fazla oynama yapmanın su değerlerini bozacağını unutmamak gerekir. pH 5.5, 8.5, GH 10°-30° Su ısısını da 24°-28 °C arasında tutmak aranılan su şartlarıdır. Aslında değerlere bakıldığında özellikle ph ve gh oldukça geniş bir yelpazede oluşmuştur. Yani bu değerler ulaşılması zor değerler değildir, yeter ki değerlerde dalgalanmalar olmasın. Önemli olan budur.

6.) Tank Arkadaşları:


Lepisteleriniz huzurlu bir ortamda gelişmelerini izlemek için onları rahatsız edecek balıklarla bir arada tutmayın. Plati, Moli gibi diğer canlı taşıyan türleri, karidesler, cüce vatozlar, bazı tetra türleri onların huzurla yaşayacağı balıklardır. Ama her zaman için en iyisi akvaryumunuzda tek tür balığı barındırmaktır


Lepisteslerin özellikle erkeklerin muhteşem kuyrukları hepimizin dikkatini çektiği gibi, bu kuyruklar bazen diğer balıkların da dikkatini çekmektedir. Kuyruğunu yenen balık ciddi bir yaralanma geçirdiği için yaşayamayacaktır. Bu nedenle olabildiğince Lepisteslerinizi karma akvaryumlarda bulundurmayın. Eğer yine de karma akvaryum yapmayı planlıyorsanız çoğunlukla suyun üst seviyesinde yüzen Lepisteslerinize karşılık, suyun tabanını tercih eden balıkları seçmenizde yarar bulunmaktadır. Böylelikle balıklarınız olabildiğince az karşılaşacaklar ve yüzme alanları daralmayacaktır. Mesela, diplerde yüzer Kırmızı Burun Tetra, çok güzel bir sürü balığıdır. Ama öyle 40-50 litrelik akvaryumlar bu tür için ufaktır. Tetrazon gibi Melek Balığı gibi kuyrukları yiyecek ve yavru lepistesleri avlayacak balıkları lepisteslerle aynı akvaryuma koymak hata olur.

7.) Beslenme:


Beslenmelerine özen göstermek üremelerini tetikleyecektir. Lepisteslerimizin gelişimi için beslenmelerine ve bunun için de öncelikle bizlerin yem kalitesine önem vermemiz gerekir. Yemleri kaliteli almak ve aynı şekilde muhafaza etmek için:

- Açık yemlerden olabildiğince uzak durulmalı,
- Plastik poşetlerde satılan yemler kullanılmamalı,
- Satınalırken ve kullanırken yemlerin son kullanma tarihlerine dikkat edilmeli,
- Yemlerde tür çeşitliliğine gidilmeli,
- Kutudaki yem ıslatılmamalı ve nemli ortamdan, sıcaktan uzak tutarak muhafaza edilmelidir.


Maddi imkanlarımız dahilinde olabildiğince bu hususlara uyulması balıklarımızın ve bizlerin lehinedir.


Öte yandan herhangi bir maliyete katlanmadan uygulayacağımız beslenme rejimleri de vardır. Bunlar:

- Balıklarımıza haftada bir gün yemleme yapmamak sindirim sistemlerini dinlendirecektir. Unutmayınız ki balıklarınız açlıktan ölmeyeceklerdir. Zaten siz yem vermediğiniz o bir günde dahi, onlar yiyecek ufak tefek bir şeyle muhakkak bulacakladır.
- Balıklarınıza olabildiğince az yem verin ve fırsatınız varsa yemlemeyi günde 3-4 kez yapın. Buradaki tehlike ise, az yem veriyorum diye balıklarınıza normal bir yemleme yapıp bunu günü 4 kere uygulamak, balıklarınızın yağlanmasına ve üreme kabiliyetlerinin kaybolmasına sebep olacaktır.
- Balıklarınıza kışın haşlanmış ıspanak, baharda da haşlanmış bezelye ve/veya bakla vermeniz onların bitkisel yem ihtiyacını karşılayacaktır. Özellikle bezelye ve baklayı haşladıktan sonra dondurup yaz aylarında vermeniz ıspanağın kışın piyasaya çıkmasına kadar çok yardımcı olacaktır.


Bununla birlikte, evde kendiniz de yem yapabilirsiniz ama, ben bu konuyu hiç denemediğim için sizlere de burada öneride bulunmak istemiyorum.

Piyasadan satın alacağınız yemlere gelince, bunları tropikal balık yemi kategorisinde kolaylıkla her yerden bulabilirsiniz. Bu yemlerden çeşitleme yapmak istediğinizde,
- Pul ve granül yemler alınabilecek yemlerin başında gelir,
- Cama yapıştırılan yemler balıklarınızın iştahla yedikleri yemler arasındadır.
- Balıklarınıza bits yem de verebilirsiniz. Lepistesler bazı yemleri büyük oldukları için ilk anda yutamasalar bile yem yumuşadıkça kolaylıkla yemektedirler.
- Sera Vipagran büyük olmasına karşın yumuşak bir yem olduğu için lepistesler tarafından kolaylıkla kabul edilmektedirler.
- Artemya da hem yavrularınıza ve hem de yetişkin Lepisteslerinize vereceğiniz sağlıklı protein kaynaklarıdır. Eğer artemya çıkarmakta sıkıntınız oluyorsa bu sefer kabuğu soyulmuş (decapsulated) artemya verebilirsiniz.
- Ek protein takviyesi olarak, dondurulmuş kuru gıdaları da beslenme rejimine sokabilirisiniz. Tubifeks, sivrisinek larvası, kurutulmuş su piresi, en çok bilinen ve kolay bulunan yemlerdir. Bununla birlikte içlerinden en pahalısının kurutulmuş sivrisinek larvası olduğunu belirtmek isterim. Tubifeks küplerini de vermeden önce ayrı bir kapta yumuşatıp, küpün havasını aldıktan sonra balıklara verilmesi tüketimini kolaylaştıracaktır.
- Son olarak, bir de spirulina tabletten bahsetmek isterim. Besin değeri yüksek olan bu yosun kaynaklı tablet yem, balıklarınızın bitkisel yemlerden alacağı ihtiyacı kolaylıkla karşılayacaktır.

8.) Filtreleme, Dip çekimi ve Akıntı:


Filtreleme, balıkların sağlığı ve suyun berraklığı için fevkalade önemlidir. Özellikle dış filtrelerin içindeki filtre malzemeleri nedeni ile sadece fiziksel değil biyolojik olarak da su temizlenmektedir. Dış filtrelerdeki bazı malzemelerin üzerine yerleşen yararlı bakteriler sudaki biyolojik dengeyi sağlamaktadırlar. Böylede sudaki nitrit, önce nitrata ve daha sonra da amonyağa dönüşerek daha az zararlı bir kimyasal haline gelirler.


Bahsettiğim nitrojen döngüsü sadece dış filtreler ve bir miktar da şelale filtreler tarafından sağlanabilir. İç filtrelerde malzemeler için yeterli bir hazne olmadığından nitrojen döngüsü sağlayamazlar.


Gerek iç ya da dış filtreler olsun ve gerekse de şelale filtreler olsun suyu hareketlendirerek sudaki oksijen oranının artmasına yardımcı olurlar.


Filtrelerden gelen su akımının kuvvetli olmaması gerekmektedir. Kuvvetli su akımı balıklarınızın yorulmasına, renklerinin solmasına, direnç kayıplarına ve ölmelerine sebep olacaktır.


Bu nedenle, maddi imkanlar çerçevesinde lepistesler için uygun kapasitedeki dış filtrelerin kullanılmasını önermekteyim.


Gerek iç ve gerekse dış filtrelerin sıralı zaman sisteminde açıp kapamak su kalitesinin bir standartta olmasını önleyecektir. Zaman zaman forumlarda canlanarak tartışılan bu konu, özellikle elektrik tasarrufu yapmak için düşünülse de özellikle dış filtrelerin kapatılması filtredeki bakteri kültürünü azaltacağı için doğru bir fikir olarak görmüyorum.


Filtre kullanımı ile birlikte, dipten su çekmek ya da kumun üstünü süpürmek vazgeçilmesi zor bir önlemdir. Filtrelerinizin ulaşamayacağı uzaklıktaki katı atıkların bozularak suya karışmasına fırsat vermeden dip çekimi ile dışarı taşınması filtrenin yükünü hafifleteceği gibi nitrojen döngüsündeki yükü de azaltacaktır.

9.) Dişi Erkek Sayısındaki Denge:


Erkek Lepistesler devamlı olarak çiftleşme isteğinde oldukları için dişilerin peşinden yüzmektedirler. Erkeklerle dişilerin çiftleşme istekleri paralel yürümediği için dişiler her zaman erkeklere cevap veremeyecekler ve bu nedenle de erkek balığın daimi olarak hedefi olacaklardır. Bu durumda en akıllıca iş, dişi balığın sayısını yüksek tutup, erkek balığın sayısını azaltmaktır. Akvaryumda bir tane dişi olduğunu ve onun da yumurta taşıdığını varsayarsak, bütün erkekler bu dişinin peşinden yüzecek ve dişi devamlı olarak yorgun olacaktır. Böyle bir durumun ortaya çıkmasını önlemek için akvaryumdaki dişi sayısını erkek sayısından fazla tutmak faydalı olacaktır. Bu oran 1e 3d ya da 1e 2d şeklinde olabilir.

10.) Su Düzenleyiciler:


Su düzenleyiciler, temel olarak musluklardan akan ve içeriğinde akvaryum balıklarına uygun olmayan elementleri düzenleyerek suyu balıklar için uygun hale getirir. Dip çekimi sonrasında akvaryuma ilave edilecek suya birkaç saat öncesinden ölçüsüne uygun olarak su düzenleyicisi kullanmak balıklarınızı koruyacaktır. Çiklit gibi çok daha iri ve dayanıklı balıklar doğrudan musluk suyu ile doldurulmuş akvaryumlarda yaşayabilirlerse de bu Lepistesler için geçerli değildir. Lepistesler daha ufak ve hassas oldukları için su düzenleyicileri kullanmakta fayda vardır. Sudaki ağır metallerin bağlanması ve klorun giderilmesinin yanı sıra içeriğindeki B vitamini sayesinde balıkların sinir sistemine desteği ve mukoza zarı ve solungaçlara koruma sağlaması su düzenleyicileri özelliğidir.

11.) Erken Aylarda Döl Almayı Önlemek:


Dişi balığın erken aylarda döl almasını önlemek balığın yıpranmasını azaltacaktır. Balığın ergenliğe geçer geçmez erkek tarafından döllenerek yumurta taşımaya başlaması balığın ileriki dönemlere yorularak girmesine sebep olur. Bu nedenle, yavru lepisteslerin cinsiyetleri fark edildiğinde, imkanlar dahilinde balıklar dişi-erkek ayırımına tabi tutulması ve dişilerin erkeklerden ayrı olarak döl almadan yetişkinliğe geçmesi yavru adet ve kalitesini artıracaktır. Üstelik bu yöntemle büyümüş en iyi erkek ve en iyi dişilerin ayrı bir akvaryumda bir araya getirilmesi de kaliteli yavru almak isteyen yetiştiricilerin uyguladıkları bir yöntem olduğunu belirtmek isterim.

12.) Hastalıkların Tedavisi:


Lepistesler hassas balıklardır. Özellikle de yurtdışından gelenlerin katteddiği uzun yol balıkların dayanıklılığını tartışılı hale getirir. Bu nedenle lepistesinizin akvaryumunuzdaki ilk 15 günü çok önemlidir. Eğer bu sürede bir balığınızda herhangi bir hastalık çıkmadığı takdirde balığınız su şartlarını kabul etmiş demektir.


Bu dönemde ya da farklı bir zamanda balıklarınızda gözle görülen bir hastalık emaresi tespit ettiğinizde, hasta balığın diğer bir akvaryuma nakledilmesi ve diğer balıkların da birkaç gün süre ile takip edilmesi gerekir ki onlarda da bir sorun olup olmadığı görülsün.


Bundan sonra hasta balığa, karantina akvaryumunda gereken tedavi uygulanmalı, balığın çabuk iyileşmesi için ilaç dozunda bir artışa gidilmemelidir.


Sonuç olarak, verilen tavsiyeler Lepisteslerinizin yaşam standartlarını yükselteceği için aynı tavsiyeleri, diğer balıklarınız için de uygulayabilirsiniz.


Yukarıda sıralan yöntemler lepisteslerle ilgilenenlerin hep bildiği ya da bildiği halde farkına varmadığı temel kurallardır. Aslında bu yöntemler sadece Lepisteslere özgü değil, tüm balıklar için geçerlidir. Yukarıdaki hangi maddenin tersini lepistes harici balıklara uygulayabiliriz ki.



Sağlıklı Lepistesler dilerim…

YAZAN: Tamer AYGÜN

AKVARYUMLARDA IŞIKLANDIRMA

Akvaryumlarda aydınlatma konusu günümüzde kişisel zevklere ve beğenilere karşı aşırı bir duyarlılık göstermektedir. Mavi tonları sevenler, yeşil renklerin ön plana çıkmasını isteyenler ve bunun gibi birçok görece mevcuttur.
Peki, bunların hangisi doğru? Cevap “hiç biri” ya da “hepsi” olabilir. Başlangıçta da söylediğimiz gibi bu konuda kişisel zevkler ön plana çıktığından şu doğrudur, bu yanlıştır diyemeyiz. Ama tabi ki bununda bilimsel olarak doğrusu ve yanlışı var. En azından bunlar zevk ve beğeniler gibi kişisel değil, genel kitlelere hitap edecek ve mantıklı bir açıklaması olan uygulamalar olacaktır.
Akvaryumcumuzdan balığımızı, bitkimizi ve gerekli ekipmanlarımızı alırız. Akvaryumumuzun dekorunu zevkimize göre yaparız. Ama bu noktada genelde çoğu kişinin yaptığı hata “dekor” bölümüne ışıklandırmayı da dahil etmek olmuştur. Çoğu kişi ışıklandırmayı akvaryum dekorasyonunun bir parçası olarak görmektedir. Evet genel olarak baktığımızda öyle görülebilir. Hatta dekorasyonu etkileyen en önemli yan ürünlerden biridir. Ancak kesinlikle ve kesinlikle akvaryumun ışıklandırılması tek başına bir başlıkta toplanıp incelendikten sonra faaliyete geçirilmesi gereken bir konudur.
Öncelikle kendimize şu soruyu sormalıyız; ben bu kuracağım akvaryumu içindeki canlıları sağlıklı bir şekilde beslemek için mi kuruyorum? yoksa, görsellik için, evimde/iş yerimde misafirlerime hoş bir görüntü sunmak için mi ? Eğer ikinci seçenekse buraya kadar okumuş olduklarınızı unutun ve yazının geri kalan bölümünü de okumanıza gerek yok. Ama ilk seçenek sizin hobi amacınızı tanımlıyorsa buyurun devam ediyoruz…
Doğrudan doğruya ışık almayan fakat dolaylı olarak iyi aydınlanan bir yere yerleştirilmiş akvaryum, güneşli günlerde günlük ışık gereksinimini doğal ışıktan karşılayabilecektir. Fakat günler her zaman güneşli, bol ışıklı değildir. Bunun için, özellikle bitkili akvaryumlarda günde 10-12 saatlik bir süre ışıklandırma yapılmalıdır. Zira, bitki bakımının akvaryumun en önemli, en vazgeçilmez unsuru olduğunu unutmamalıyız.
Su bitkileri ışık, özellikle güneş ışığı etkisi ile asimilasyon yapabilirler ve böylelikle büyürler. Ancak fazla ışıklandırma bitkilerin akvaryumda çok fazla çoğalmasına neden olacaktır. Bunun yanında algler de çok fazla üreyecek bu da oksijen tüketimini % 300 oranında arttıracaktır. Bu önemli bir tehlikedir. Ancak bu olay bol havalandırma ile ortadan kaldırılabilir. Fazla ışıklandırmanın bir başka tehlikesi ise bol fotosentez, bol karbonik asit meydana gelişi ve bunun sonucunda da tehlikeli boyutta pH yükselmesidir. Asıl tehlike budur. Çünkü oksijen azlığı zaten çalışan havalandırma ile ortadan kalkar, ya da havalandırma az ise balıklar adeta boğuluyorum işaretini verirler ve önlem alınır. Oysa pH yükselmesini sadece ani ve toplu ölümlerle anlayabilirsiniz. Bu ise bir anlam ifade etmez. Zaten balıklar ölmüştür. Çünkü akvaryum suyunun pH ölçümünü düzenli olarak yapan yok denecek kadar azdır. Hatta bunu eğitim kurumlarındaki akvaryumlar için de söz konusu edebiliriz. Öte yandan pH yükselmesi özellikle yumuşak sularda çok önemlidir. Akvaryum suyunun yumuşak oluşu göz önüne alındığında bu tehlikenin büyüklüğü kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü bu gibi yumuşak suların tampon özelliği de yok denecek kadar azdır. Bu ise olası pH yükselmesinin kendiliğinden ortadan kaldırılmasının söz konusu olamayacağı anlamına gelir. Tüm bunlar yapay ışıklandırmanın süresi ve miktarı ile mevsimlerin ilgisinin iyi ayarlanması zorunluluğunu ortaya koyar.
            Bol ışıklı mevsimlerde, güneşli bir yerde ışığın 100.000 lux, gölgede 10.000 lux ve pencere yakınında 3.000 lux olduğunu unutmamak gerekir. Yapay ışıklandırmada genellikle şu 3 ana kurala uyulur:

1) Böyle bir ışık kaynağı iyi bir bitki büyümesini sağlamalıdır. Bu ışığın cins ve miktarına bağlıdır. Yapılan araştırmalara göre bitkiler için bütün ışık spektrumları gereklidir. Bunun yamnda özellikle kırmızı ışık, bitkiye yeşil rengi veren klorofil oluşumuna, bitki büyümesine, bitki hücrelerinin mavi, yeşil kısımlarının dolayısı ile bitkinin kalınlaşmasına ve çiçek açmasına yaradığından en fazla tercih edilen ışıktır. Bunun yamnda mavi ve yeşil
ışıklarda bitki büyümesi durur.

2) Alg büyümesi durdurulmalıdır. Bu ise, ışık dozuna ve ışığın akvaryuma iyi dağılmasına bağlıdır.

3) Balıkların daha güzel görülmelerini sağlamalıdır. Bunun için çeşitli renkli lambalar (örneğin gyro-lux lambası) kullanılır.
Güneş ışığı birçok renkli ışığın birleşimidir (ışık tayfı). Yapay ışıklar ise sadece bir renge aittirler. Eskiden beri normal elektrik lambası kullanılmaktadır. Bu ampuller büyümeyi hızlandırır, takılmaları kolay olmakla beraber ışığın iyi dağılmasını sağlayamadıkları için tercih edilmezler. Aldıkları enerjinin sadece %5'ini ışık, geriye kalan %95' ini de ısıya harcadıklarından, tüketimleri fazla olur. Çünkü eşdeğerde aydınlatma için daha çok ampul kullanmak gerekir. Bunun için watt cinsiden değerleri büyük olmak zorundadır. Bu ise istenilmeyen bir durum olan "fazla alg çoğalması" na neden olacaktır. Bunlar kullanılırken küçük wattlı olanları bir kasa içine ve çok sayıda bir reflektöre monte edilir. Böylelikle ışığın daha iyi dağılması sağlanır. Fakat bu ampullerle ancak fazla derin olmayan (30-35 cm.) akvaryumlar aydınlatılabilir. Bunun yanında reflektörler çok ısı verdiklerinden suyun hemen üstüne monte edilmezler. Daha çok yanlara yalan yerlere takılırlar. Bu arada reflektörle akvaryum arasında bir aralık kalmasına özen gösterilir.

Floresan lambaları ışığı daha iyi dağıttığı ve 25 watt lığı 75 watt lık kadar ışık verebildiği için ekonomik açıdan da tercih edilir. Hem ısıtıcı hem de ışık verici lambalar son zamanlarda sık kullanılmaya başlanmıştır.


Boru tipi lambaların boyu ile kuvveti arasında bir ilgi vardır. Esas sorun, lambanın boyunun ve adedinin tespitidir. Burada en önemli etkenlerden birisi derinlik arttıkça ışık şiddetinin de azalmasıdır. Berrak ve temiz bir su 30 cm. derinlikte verilen ışığın takriben %50'sini absorbe eder (emer). Turba ile filtre edilmiş bir suda emilen miktar %70 olacaktır. Bulanık bir suda ise daha da fazla olacağım hesap etmek gerekir. Işığın emilerek kaybolması ışık kaynağından uzaklaşmaya bağlı olduğu kadar, filtre etmenin sıhhatine de bağlıdır. Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı üzere, iyi filtrasyon, ışığın daha az kaybına neden olacaktır. Pratik olarak ışık miktarını şöyle ayarlayabiliriz; dm2 başına normal elektrik lambasında 2 watt, flüoresansta 2/3 watt, 30 cm.den daha derin ve suları sararmış akvaryumlarda bu miktar arttırılabilir. Işık fazla ise suda derhal algler çoğalacaktır. Bu ise bize en iyi bir işaret ve "ışığı azalt" komutudur. Akvaryum derinleştikçe üzerine konulacak boru lambanın boyu da arttırılmalıdır. Akvaryum derinleştikçe üzerine konulacak boru lambanın boyu da arttırılmalıdır. Akvaryum genişliğinin her 20 cm. si için bir boru lamba konulursa çok iyi sonuç verir. Bu boru lambalar bir kaset içinde akvaryumun üst kenarından 1 -2 cm. yüksekte ve akvaryumu örten bir örtü şeklinde konulur. Su damlacıkları boruya değerse burada alglerin toplanmasına ve lambanın o kısmının kararmasına neden olur.

4 Eylül 2014 Perşembe

AKVARYUM TEMİZLİĞİ (FİLTRASYON)

Filtrasyon, akvaryum hobisine yeni başlayanlar için öneminin ve gerekliliğinin anlaşılması biraz zaman alan, fakat akvaryumun olmazsa olmazı konumundadır. Kısa olarak kelime kökenini ve anlamını incelersek tam olarak Türkçe karşılığı bulunmamaktadır. Dilimize Fransızcadan giren “filtre” kelimesinden türetilmiştir. Filtre; Bir akışkandaki yabancı maddeleri süzüp ayıran alet veya aletlerden oluşan düzenek, anlamına gelir. Bu alet veya düzeneğin yapmış olduğu işleme ise filtrasyon denir.
Kelime anlamını ve yaptığı işlevi teoride açıkladığımıza göre, gelin hep birlikte akvaryumun olmazsa olmazı ve en önemli yapı taşı dediğimiz “filtrasyon” ve “filtre” sistemlerini inceleyelim. Akvaryumlarımızın birçok açıdan temizlik görevini yapan filtreler aynı zamanda ortama oksijen girişini de sağlarlar. Ancak oksijen girişi filtrelerin son görevidir diyebiliriz. Filtreler bu nedenle hava ve kafa motorlarıyla kesinlikle karşılaştırılmamalıdır. Filtre Olmayan bir akvaryumda su kalitesini sağlamak ve canlılarımızı sağlıklı tutmak mümkün değildir.  Bu yazıda aktarılan bilgiler tüm akvaryumlar için genel doğruluk içerse de, tatlı su akvaryumları üzerine hazırlanmıştır. Şimdi aşamalar halinde ana başlıklarla konuyu derinleştirelim.

1-Filtrasyon Çeşitleri Nelerdir?

            Günümüzde kullanılan 3 çeşit filtrasyon çeşidi vardır.

            Mekanik Filtrasyon: Ortamda (Akvaryumda) bulunan katı atıkların filtrasyon mekanizması sayesinde bir haznede toplanması işlemine “Mekanik Filtreleme” denir. Mekanik filtrelemenin en büyük faydası akvaryumda görüntü kirliliği yaratacak pislik, yem artığı ve çürümüş unsurların uzaklaşmasını sağlamasıdır. Ancak unutulmaması gereken önemli bir nokta var ki o da şu; Su içerisinde bulunan bu atıkların katı bir biçimde su içinde kalması tam olarak temizlik anlamına gelmemektedir. Bu atıkların biyolojik filtrasyona tabi tutulması gerekir.

            Biyolojik Filtrasyon: Gerçek anlamda akvaryumun temizlenmesini sağlayan, başlıca aktörlerini bakterilerin oluşturduğu bir dizi dönüşüm işlemine “Biyolojik Filtreleme” denir. Azot ve bağıl atıkların azot döngüsü ile etkisiz hale getirilmesi biyolojik filtrasyon ile mümkün olmaktadır.
            
            Kimyasal Filtrasyon: Tutucu özelliği olan iç filtre malzemeleri ile akvaryumda açığa çıkan gaz ve metallerin uzaklaştırılması anlamına gelir.Doğal bir arıtma sistemi değildir. Sürdürülebilirliği ve devamlılığı kullanılan malzemenin türüne göre değişiklik gösterir, yenilenmeleri gerekir.

2-Biyolojik Filtrasyon ve Önemi Nedir?

            Basitçe biyolojik filtrasyon, akvaryum iç malzemeleri üzerinde kolonileşen bir dizi bakteri grubunun suyu arındırması işlemidir. Farklı grup ve türde olan bu çalışkan işçilerimizin farklı ortam ve şartlarda yaşaması mümkündür. Yuvarlak, oval, çubuk şeklinde olabilir, boyları 200 nanometreden 10 mikrometreye kadar değişir. Her bakteri grubu suda belirli noktalarda tutunur ve gazları işleyebilir. Aslında buna belirli enerji kaynaklarını kullanır dersek, daha doğru olur. Bakterilerin yaşaması ve çoğalması zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır. 
            Akvaryuma atılan yemlerin, çürüyen parça ve bitkilerin, balıkların oluşturdukları dışkıların, açığa çıkardığı asit ve üre neticesi ilk zararlı gaz, amonyak olarak karşımıza çıkar. 
            Bu dönüşümü yani nitrifikasyonu en yalın şekliyle aktarmaya çalışacağım. 
            Akvaryum ortamında ilk açığa çıkan zehirli gaz, amonyakdır. Suda iyonize olmuş haline amonyum denir. Akvaryumdaki canlılarımız için son derece zararlıdır. Ortamdaki yoğunluğun artması, ölümle sonuçlanabilir. İşte bu aşamada devreye nitrosomonas bakterileri girer, yeterli miktarda koloni oluşturmuş bu bakteri grubu amonyağı enerji olarak kullanır ve daha az zehirli olan nitrite dönüştürür. Bu noktada “Peki bu bakteriler ortamda yeterli miktarda var mıdır?” sorusu akla gelecektir. 
            Yeni kurulmuş bir akvaryum için cevap hayır olacaktır. Bu nedenledir ki, akvaryumların daha önceden kurulup boş çalıştırılması önerilir, gerekli oksijenin sağlanması için filtre çalıştırılmalı, ısı akvaryum ısısı seviyesine getirilmeli, bakterilerin oluşabilmesi için çok az miktarda yem, bitki vs. gibi atık oluşturacak maddelerin akvaryuma bırakılması gerekir. Elbet hazır bakteri kültürü kullanılabilir. Bakteri oluşumunu hızlandıracaktır. Yine temiz sağlıklı bir akvaryumdan alınacak biostater adı verilen su takviyesi ile aşılama da yapılabilir. Eğer bakteri oluşmamış bir akvaryuma balık ve özellikle fazla miktarda eklenirse, sonuç “yeni tank sendromu”dur. Akvaryum sisli, bulutlu bir görüntü içerisine girer, görüntü bize ilk atık olan amonyağın aşırı miktarda olduğunu gösterir. 
            Suyu temizlemeye devam ediyoruz. Dönüşüm sonucu nitrosomonasların açığa çıkardığı nitrit, amonyak kadar olmasa da yine balıklar için zehirli bir maddedir. Gözle görülebilecek en büyük belirtisi yeni kurulmuş akvaryumlarda balıkların vücutlarını cisimlere sürtmesidir. Bu aşamada imdadımıza nitrobacter grubu bakteri türleri girer. Nitriti nitrifikasyonun son ürünü olan nitrata dönüştürürler. Nitrat amonyak ve nitrit kadar zararlı değildir. Fakat ortamdaki miktarı belirli oranı geçmemelidir. “Peki akvaryumdaki nitrat ne oluyor?” sorusunu cevaplayalım.
            Bu noktada denitrifikasyona değinmemiz gerekiyor. Yukarıda bahsettiğimiz tüm bakteri grupları aerobiktir. Yani oksijenli ortamda beslenirler, denitrifikasyon bakterileri yani pseudosomonas’lar ise anaerobik yani oksijensiz ortamda bulunur. Akvaryumlarımızda özellikle bu dönüşüm için oksijensiz ortam oluşturmak her zaman mümkün değil, ancak taban malzemesi yüksek olan ortamlarda ve substrat gibi filtre malzemelerinin iç bölümlerinde bu bakteriler koloni oluşturabilir. Oluşum ve aktif hale geçmeleri aerobik bakteriler kadar kolay olmayıp, aylarla ifade edilebilecek süre gerektirir. Kullandıkları nitratı, azot gazına dönüştürürler ve sirkülasyon vasıtasıyla havaya karışarak akvaryumdan uzaklaşır. Denitrifikasyon bakteri popülasyonunu kontrol altında tutmak önemlidir. Çünkü aşırı miktarda çoğaldığında açığa çıkaracakları hidrojen sülfür son derece zararlıdır. 
Denitrifikasyonun oluşmadığı akvaryumlarda her zaman tavsiye edilen kısmi su değişimi ile nitrat miktarı kontrol altında tutulur. Eğer akvaryumda bitki varsa önemli bir avantajdır. Bitki yoğunluğuna göre nitrat bitkilerce kullanılır.

3- Kimyasal Filtrasyon Nasıl Yapılır?

            Bir önceki başlıkta da söylediğimiz gibi akvaryum temizliğinde asıl önemli olan biyolojik filtrasyondur. Kimyasal filtreleme ancak yardımcı unsur olarak ele alınmalı ve gerektiği zaman devreye sokulmalıdır. Kimyasal filtre malzemeleri asla bir dönüştürücü değil, tutucu özelliği olan uzaklaştırıcı maddelerdir. Dolayısıyla kapasitesi dolduğunda işlevini yerine getirmesi mümkün olmayacaktır.
            Hangi akvaryumların hangi durumlarda kimyasal filtrasyona ihtiyacı olduğu karmaşık bir konudur. Eğer test kitleri yardımıyla net ölçümler yapılmıyorsa, sadece tecrübeye dayalı olarak ihtiyaç olduğu kanaatine varılabilir. Yine de bazı uç kullanım zamanlarını söylemek mümkündür. Akvaryum ilk kurulduğunda, ilaç kullanımı sonrasında, suyun rengini düzenlemede, kokunun fazlalaştığı zamanlarda…
            Günümüzde en çok kullanılan kimyasal filtre malzemeleri karbon ve zeolitdir. Akvaryum kimyasına etki eden başkaca ürünlerde bulunmaktadır, fakat bunların tam bir filtre malzemesi olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin reçine, torf, alüminyum oksit gibi.
            Akvaryumlarda kullanılan aktif karbon, hindistan cevizi kabuğu, odun ve kömürden elde edilir. Cinsine göre değişmekle birlikte bir gram ağırlığındaki bir kütle, yüzeysel olarak açıldığında bir futbol sahası büyüklüğüne ulaşabilmektedir. Gaz ve metaller bu geniş yüzeylerden geçerken yüzeye yapışır ve karbon işlevini yerine getirir. Aktif karbon 200’den fazla gaz çeşidini absorbe edebilir. 
            Zeolit ise kendinden doğal bir maddedir. Gevşek, hafif ve gözeneklidir. Yüksek iyon değişimi özelliği sayesinde gazlar, ağır metaller, toksin maddeler ve hatta radyoaktif elementleri soğurma özelliği bulunmaktadır. Karbondan ayıran özellik tutucu özelliğinin yanı sıra, suya bünyesinde barındırdığı maddeleri salmasıdır. 
            Aslında her iki malzeme içinde çok uzun açıklamalara ihtiyaç vardır. Fakat genel akvaryum temizliği içerisinde mantığının aktarılması ile yetinilecektir. Sonuç olarak bilinmesi gereken, kimyasal filtrasyonun akvaryumda sürekli kullanılmasının doğru olmadığıdır. Nihayetinde her akvaryum kendi biyolojik ve kimyasal bir dengesi bulunmaktadır. Bu malzemelerin iyi ve kötüyü ayırt etme özelliği bulunmamakta, yararlı zararlı tüm maddeleri bünyesine hapsetmektedir. Akvaryum hobisinin genel prensipleri yerine getirildiği sürece çokta ihtiyaç duyulacak bir filtreleme sistemi değildir. İlerleyen satırlarda da değineceğim üzere, filtre iç malzemelerini en verimli şekilde kullanmak gerekir. Bu nedenle amaca uygun olmayan kimyasal filtre malzemelerini kullanarak asıl filtrasyon sistemi için gerekli malzemelerden vazgeçmek doğru bir tercih olmayacaktır. 

4- Filtre Çeşitleri Nelerdir? Hangi Tip Filtre Kullanılmalıdır?

Tüm filtre çeşitleri mekanik bir düzene ihtiyaç duyar. Elektrik ile çalışan bu aletlerin, ana unsuru motordur. Motor su soğutma sistemiyle çalışır. Çark, boru, hazne gibi yardımcı donanımlarla işlevini yerine getirir. Günümüzde kullanılan 8 çeşit filtre vardır.

A- Pipo ve Sünger Filtre: Akvaryum dışında bulunan hava motoruna bağlı çalışırlar. Hortum yardımıyla sünger içine gönderilen havanın itme ve çekme kuvvetinden yararlanarak süzme yapar. Biyolojik filtrasyon için uygundur.

B- İç Filtre: Motoru üzerinde olan ve buna bağlı hazne içerisinde filtre malzemeleri bulunan filtrelerdir. Motorun dönmesi ile harekete geçen pervane suyu alt haznedeki gözeneklerden alır, filtre malzemelerinden geçirir ve üst bölümdeki borudan bırakır. Mekanik ve biyolojik filtrasyon özelliği vardır. Eklenecek malzemelerle kimyasal filtrasyon için de kullanılabilir. 

C- Şelale Filtre: Çalışma prensibi iç filtreye benzer, motor vasıtası ile alt tarafında bulunan borudan suyu çeker ve haznede bulunan malzemelerden geçen su kanal yardımı ile tekrar akvaryuma döner. Akvaryum kenarına asılarak kullanıldığı için tam kapak akvaryumlarda kullanım zorluğu bulunmaktadır. 

D- Dış Filtre: Hazne ve motor akvaryumun dışındadır. Hortumlar ve bu hortumlara bağlı borular vasıtasıyla akvaryuma monte edilir. Motorun çalışmasıyla emiş borusundan alınan su haznenin en alt bölümüne gönderilir. Alttan üste doğru sepetler içindeki malzemelerden geçen su yine hortum ve boru vasıtasıyla akvaryuma verilir. Her üç filtreleme işlemi için kullanılabilir.

E- Tepe Filtre: Özellikle hazır imal edilmiş akvaryum sistemlerinde görülür. Kapağa monte edilmiş malzemelerin bulunduğu hazneye, motor vasıtasıyla su alınır. Malzemelerden geçen su gözeneklerden yeniden akvaryuma döner. Montajı sorun olmakla birlikte, harici olarak da üretilmektedir.

F- Hamburg Tipi Köşe Filtre: Kurulumu ve kullanımı tecrübe isteyen bir filtre sistemidir. Akvaryum köşesine yerleştirilen kafa motoru vasıtasıyla alınan su, köşeyi çevreleyen ve motorun önünde kalan kalın süngerden geçerek akvaryuma yeniden döner. Su bu şekilde sünger üzerinden sürekli geçiş yapmış olur. Geniş kullanım alanı nedeniyle biyolojik filtrasyon için son derece uygundur.

G- Taban Filtresi: Taban malzemesinin altına yerleştirilen kanal ve ızgaralar buna bağlı motor sayesinde suyu çevirmesiyle kurulan sistemlerdir. Kum altı filtresi olarak da bilinir. Biyolojik filtrasyon için uygundur. Akvaryumun taban malzemesi filtre malzemesi gibi işlev görür. Ancak kullanım zorlukları nedeniyle pek tercih edilmemektedir. 

H- Sump Sistemleri: Cam veya akrilikten bölünmüş haznelerden oluşan ve içleri filtre malzemeleri ile doldurulan bölüm akvaryum altına yerleştirilir. Kafa motorunun suyu akvaryuma pompalaması, sump deliğinden suyun hazneye dönmesi prensibine dayanarak çalışır. Geniş haznesi ve çeşitliliği ile son derece verimli bir filtreleme sistemidir.
Ayrıca akvaristlerin benzer mantıkları kullanarak yaptıkları el yapımı filtrelerde bulunmaktadır. Filtre tipleri bu kadar fazla olsa da, günümüzde en çok kullanılan filtreler, iç filtre, şelale filtre ve dış filtredir. 
Akvaryum için uygun filtre tercihi yapmak önemlidir. Tercihte pek çok etken göz önünde bulundurulmalıdır. Fiziki koşullar, seçilecek filtre tipine uygun olmalıdır. En önemli husus ise akvaryumun boyutları yani hacmidir. En, boy ve yükseklik cm cinsinden çarpılarak bine bölündüğünde litre olarak hacmi bulunur. (En x Boy x Yükseklik / 1000 = Hacim/Litre )

20 Litreye kadar olan akvaryumlar; pipo filtre, iç filtre
20-60 Litreye kadar olan akvaryumlar; İç filtre, şelale filtre
60-100 Litreye kadar olan akvaryumlar; İç filtre, şelale filtre, dış filtre
100-500 Litreye kadar olan akvaryumlar; dış filtre
500 Litre üzeri akvaryumlar; Sump sistemi

Tepe filtre, hamburg tipi köşe filtre, taban filtresi değişik hacimler için kullanılabilir, belirli bir sınırlama yapmak doğru olmaz. Ayrıca çok tercih edilen tipler değildir. Yukarıda verilen litre ve tipler genel fikir verme amaçlıdır. Sağlıklı bir akvaryum ortamı için bu standartları göz önünde bulundurmak gerekir. Aksi halde 200 litrelik bir akvaryum içinde sump sistemi kurmak, 150 litrelik bol bitkili bir akvaryumu iç filtre ile idare etmek, balık yükü az olan 1000 litrelik akvaryumu dış filtre ile sürdürebilmek mümkündür. 


5- Filtre Tercihinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Hangi tip filtre kullanacağımıza karar verdikten sonraki aşama ise, hangi marka ve modeli tercih edeceğimizdir. Sessiz olması, fiyat performans dengesinin yerinde olması, az elektrik tüketmesi standart tercih nedenleridir. Bu bölümde sizlere verimlilik açısından nasıl bir tercih yapmamız gerektiğini aktarmaya çalışacağım. 

Sünger ve Pipo Filtreler; Çalışma prensibinden bahsetmiştik. Süngerin büyüklüğü ne kadar artar ise filtreleme özelliği o kadar yükselir ve verim alınır. Buna karşılık hava motorunun yüklediği hava miktarı da önemlidir. İtme ve çekme gücünden yararlanıldığı için akvaryumda bulunan canlı yükü göz önünde bulundurulmalıdır. Canlı miktarı arttıkça süngerin büyüklüğü ve verilen hava artırılmalıdır. Dezavantajı kapladığı alan ve görüntü kirliliği olacaktır.

İç ve Şelale Filtre; Hazne ne kadar geniş olursa, içerisinde kullanabileceğimiz malzeme miktarı ve dolayısıyla verim o kadar artar. İç filtrelerin genelinde basit bir sünger bulunur. Bazılarında ise bioball, elyaf gibi diğer malzemeleri de görmek mümkündür. Filtre büyüdükçe motor gücü, debi ve sirkülasyon da aynı oranda artar. Küçük bir akvaryuma büyük bir filtre yerleştirmek hem hacim kaybına neden olur, hem de balıkların rahat hareket etmesini önler, filtreleme işlemini doğru şekilde yapamaz. Bu nedenle ergonomik tercih yapmak gerekir. Piyasada onlarca marka yüzlerce model bulunmaktadır. Her filtrenin fiziksel özellikleri nedeniyle, belirtilen gücü ve yarattığı sirkülasyon farklıdır. Rakamlarla bu tercihe yardımcı olmak pekte mümkün olmamaktadır. Üretici firmalar farklı iç malzemesi ve gücü olan filtreler için kendi standartlarını oluşturmakta, buna karşılık alınan verim ciddi farklılıklar göstermektedir. Yinede kabaca suyu 6-8 tur çevirecek güçte olması gerekir. Örneğin 50 litrelik bir akvaryuma saatte 300-400 litre su çeviren filtre kullanılabilir. Uygun olduğunu düşündüğümüz birden fazla ürün ile karşılaştığımızda, iç malzeme çeşitliliği olanı, suyun akış hızını ayarlayabilecek mekanizması olanı ve giriş bölümündeki standart tercih nedenlerini değerlendirmek yerinde olacaktır. 

Dış Filtre; Tercihteki birincil faktör debi olmalıdır. Yani filtrenin saatte çevirdiği su miktarı… Normal ve sağlıklı olan filtrenin toplam hacmi saatte 2,5-3 kere çevirmesidir. 5 tur kabul edilebilir bir ölçüdür. Daha azı veya fazlası filtrenin verimini düşürür ve hatta işlevsiz kılar. Debi hesabını bir örnekle açıklayalım. Akvaryumumuz 200 litre olsun. Tercih edeceğimiz dış filtre saatte 600 litre suyu çevirmesi gerekir. Kabul edilebilir üst limit 1000 litredir. 

BURAYA DİKKAT: Marka ve modeli ne olursa olsun, tüm dış filtreler üzerinde yazan ölçüde suyu çevirmez. Yapılan ölçüm ve testler maksimum uygun koşul ve performans için doğru olabilir. Fakat akvaryumun filtreye olan yüksekliği, kullanılan iç malzemelerinin sıklığı ve temizleme sürecindeki tıkanmalar nedeniyle debi düşer/düşecektir. Bu nedenle tercih yaparken %25-30 civarı bir pay bırakılmalıdır. Yukarıdaki örneğe yeniden dönersek. Saatte 600 litre çeviren değil 750-800 Litre çeviren bir filtre tercihi uygun olacaktır.

Akla şöyle bir soru gelebilir. “Peki neden 10 tur çeviren bir filtre tercih etmiyoruz? Daha iyi temizlemez mi?” Cevabı vermeden önce şunu hatırlatmakta fayda var. İhtiyaçtan fazlasını almak, hem ilk maliyeti artırır, hem de tüketeceği elektrik miktarını… Filtrelerin 7/24 çalışması gereken ekipmanlar olduğunu unutmamak gerekir. Saate her 1 watt tüketim farkı yıllık yaklaşık 4 TL’dir. Çok sayıda filtre kullanan akvaristler bu hesabı incelediğinde ciddi rakamlara ulaşacaklardır. Sorunun cevabına gelelim, hayır daha iyi temizlemez. Birincisi yaratacağı sirkülasyon akvaryum boyutlarına uygun olmayacaktır, ikinci ve önemli nedenimiz ise, biyolojik filtrasyon bölümünde bahsettiğimiz bakterileri zincirinin beslenmesini önleyecek ve dolayısıyla hiçbir işe yaramayacaktır.

Bir diğer önemli tercih nedenimiz, hazne veya diğer ismi ile kovanın büyüklüğüdür. Her ne kadar debi ile kova arasında doğrusal bir orantı olsa da, kimi üretici firmalar küçük haznelerine karşılık 4-5 sepetli imal etmektedir. Burada yanılmamak gerekir. Litre cinsinden ne kadar hacme sahip olduğuna dikkat etmek gerekir. Bazen 3 sepetli bir filtre, 4-5 sepetli bir filtreden daha geniş olmaktadır. Faydası nedir? Bakterilerimiz için fazla barınma alanı, koloniler ne kadar geniş alan bulursa görevini o kadar iyi yerine getirir. Her bir iç malzemenin kendine özgü yapısı, bakteriler için farklı öneme sahiptir. Hazne yeterli büyüklükte olursa, hangi malzemeyi tercih etmeliyim derdi olmaz. 

Buraya kadar anlatılanlar, stabil şartlarda sürdürülebilir akvaryumlar içindir. Eğer bir akvaryuma olması gereken miktardan fazla balık eklenirse durum değişir. Ayrıca, fazla yemin tüketildiği, sindirimi çabuk ve kuvvetli olan balıkların tercih edildiği, canlı yemin fazla verildiği akvaryumlar söz konusuysa tavsiyelerin üzerinde tercihler yapmak doğru olur. 

6- Filtre İç Malzemeleri Nelerdir? Nasıl Kullanılır?

Bundan önceki bölümlerde filtrenin hangi işlevleri nasıl yerine getirdiğini anlatmaya çalıştık. Bu bölümde ise filtre içinde kullanılan malzemeleri, özellikleri ile tanıyacağız. Hazne yapısı olan tüm filtre çeşitlerinde iç malzeme tercihi yapma şansımız bulunmaktadır. Kaliteli ve doğru tercihler filtrasyonun en verimli şekilde çalışmasını sağlayacaktır.

a-Seramik Yüzük: Biyolojik ve mekanik filtrasyon malzemesidir. Orta kısmı delikli boru şeklinde küçük parçalardan oluşur. Dış yüzeyi aerobik bakteriler için iyi bir barınma alanıdır. Genellikle filtrelemenin ilk malzemesi olarak kullanılır. Yapısı itibariyle suyla birlikte gelen pislikleri parçalar, bir sonraki filtre malzemesine geçişte fiziksel bir görev üstlenir. Ancak tek başına mekanik temizlik malzemesi olarak kullanılamaz. Bazı yüzüklerin iç bölümlerinde de gözenekli yapı mevcuttur. Yüzey alanı çeşitlenip arttıkça barınacak bakteri çeşitliliğin de artacağını unutmamak gerekir. Uzun ömürlü bir üründür, eksilme olmadığı sürece yenilemek gerekmez. Temizlik esnasında sadece kaba pisliklerden arındırılması yeterlidir. 

b- Bioball ( Biyolojik Toplar ) : Biyolojik ve mekanik filtrasyon malzemesidir. Plastik yuvarlak ve gözenekli yapısı vardır. Gözeneklerle yüzey alanı ne kadar genişletilirse, işlevselliği o kadar artar. Ürünü tercihinde bu özelliği dikkate almakta fayda vardır. Filtre sistemlerinde birinci veya ikinci malzeme olarak kullanılır. Sump sistemlerde ilk malzeme olarak kullanılır, suyun ilk girişinde parçalanması, oksijen girişini artırmasını sağlar. Uzun ömürlü bir üründür, eksilme olmadığı sürece yenilemek gerekmez. Temizlik esnasında sadece kaba pisliklerden arındırılması yeterlidir. 

c- Sünger : Biyolojik ve mekanik filtre malzemesidir. Küçük küpler, büyük kare veya rulo şeklinde olabilir. Filtre üretici firmalar, kendi sepet veya haznelerine uygun şekil ve ölçülerde ürünleri de sunmaktadır. Filtre içerisinde orta bölüm malzemesi olarak kullanılabileceği gibi, kısım kısım diğer malzemeler arasında tampon olarak da kullanılabilir. Basit iç filtre sistemlerinde, pipo ve sünger filtrelerde, Hamburg tipi filtrelerde tek malzeme olarak kullanılır. Gözenek genişliği farklı boyutlarda olabilir. Orta ömürlü bir üründür, kalitesine göre değişmekle birlikte, parçalanma görüldüğünde, elastikiyetini yitirdiğinde ve her koşulda 18-24 ay arasında yenilenmesi gerekir. Seramik ve bioballe göre temizliği, aşırıya kaçmamak kaydıyla daha detaylı yapılmalıdır. 

d- Elyaf: Biyolojik ve mekanik filtre malzemesidir. İnce, lifli, yumuşak, sık bir yapıya sahiptir. Kartuş, belirli kalıp veya şekilsiz halde olabilir. Keçe ya da yün olarak da anılır. Filtre sıralamasında orta, orta bölümde malzemeler arasında veya son malzeme olarak yer bulur. Basit filtre sistemlerinde tek başına kullanılır. Gelişmiş sistemlerde son süzücü malzemedir. Kısa ömürlü bir üründür. Narin yapısı nedeniyle çabuk yıpranır. İki kullanım sonrası veya en geç 6 ayda bir değiştirilmesi uygun olur. İnce gözenek ve dolgu alanı olduğu için, filtre debisini en fazla düşüren malzemedir. Detaylı temizlik yapılması gerekir.

e- Aktif Karbon: Kimyasal filtre malzemesidir. Kullanım sürecinde tutunma yüzeyi oluşturacağı için, kısmen biyolojik filtreleme özelliği olduğu söylenebilir. Fakat sürdürülebilirliği yoktur. Kaba kum veya küçük çakıl büyüklüğünde yapısı vardır, file içerisinde muhafaza edilerek kullanılır. Kartuş içerisinde üretilmiş olanları da vardır. Filtre sistemlerinde orta veya son ürün olarak kullanılması uygundur. Kullanım süresi, ürünün özelliği, miktarı, kullanılan akvaryumdaki madde ve gaz yoğunluğuna göre değişir. Görevini tamamladığında değiştirilmesi gerekir, yıkamak suretiyle kimyasal filtrasyon işlevi yeniden kazandırılamaz. 

f- Zeolit : Kimyasal filtre malzemesidir. Kullanım sürecinde tutunma yüzeyi oluşturacağı için, kısmen biyolojik filtreleme özelliği olduğu söylenebilir. Fakat sürdürülebilirliği yoktur. File içerisinde kullanılması gerekir. Filtre sistemlerinde orta veya son ürün olarak kullanılması uygundur. Tuzlusuda bekletip yıkamak suretiyle, yeniden kullanılabilir.

g- Substrat: Biyolojik filtre malzemesidir. Yuvarlak yapıdadır, gözenekli ve gevşek yapısı pek çok bakteri türü için uygun barınma alanı oluşturur. Tutunma yüzeyi son derece fazla olduğu için yüksek verim alınabilir. Filtre sıralamasında orta bölümde kullanılmalıdır. Uzun ömürlü bir üründür, değiştirilmesi gerekmez. 

h- Diğer malzemeler: Yukarıdaki malzemeler filtrelerde en çok kullanılan ürünlerdir. Bunların dışında kullanılan, nitrat ve fosfat düşürücüler, reçineler, karbon katkılı ürünlerde bulunmaktadır. Ancak bunların tam bir filtre malzemesi olduğunu söyleyemeyiz, çünkü pek çoğu su kimyasına doğrudan müdahil olmaktadır. Biyolojik filtrasyon mantığı iyi anlaşılırsa, aslında pek çok materyalin filtre içerisinde kullanılabileceğini görebiliriz. Elektrik boruları, perde ataçları, midye kırığı, lav ve küçük gözenekli taşlar, koltuk imalinde kullanılan süngerler ve hatta kum… Amaca hizmet eden ve mantıklı gelen tüm materyallerle bu liste uzatılabilir. 

Bir önceki konu başlığında filtre tercihinde nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlatmış ve hazne genişliğinin önemine dikkat çekmiştik. Şimdi mevcut alanımızı en iyi nasıl değerlendirebiliriz sorusuna cevap arayalım. Aslolan biyolojik filtrasyon olduğuna göre, ilk hedefimiz ve amacımız nitrojen döngüsünü sağlayacak ürünler ile filtre dizilimini yapmamız olacaktır. Eğer açıklandığı üzere kimyasal filtrasyona ihtiyaç duyulmuyorsa bu tür malzemelerle haznemizi doldurmamız hatalı tercih olur. Akvaristler en iyi dizilim için farklı yöntemler denemekte ve kullanmaktadır. Fakat asla bazı standartların dışına çıkılmaz. Örnek sıralamaları görelim.

Suyun ilk temas ettiği noktadan başlayarak;

I- Seramik-Bioball-Sünger-Elyaf

II- Seramik-Bioball-İnce Tabaka Elyaf-Sünger-Elyaf

III- Bioball-Sünger-Elyaf

IV- Seramik-İnce Tabaka Elyaf - Sünger-Elyaf

V- Seramik-Sünger Elyaf

VI- Seramik-Bioball-Sünger

VII- Seramik-Bioball-Sünger - Substrat - Elyaf

VIII- Bioball-Substrat-Elyaf

IX- Seramik-Sünger-İnce Kat Elyaf- Aktif Karbon - Elyaf

X- Seramik-İnce Kat Elyaf- Sünger -İnce Kat elyaf- Zeolit -İnce Kat Elyaf 
Örnekler çoğaltılabilir. Görüldüğü üzere eldeki malzeme çeşitliliği ve miktarına göre dizilim değişmektedir. Amaç en verimli şekilde sıralamaktır. Dikkat edilirse şöyle bir mantık görülebilir. Sıralamada en çabuk tıkanacak malzeme en son eklenmelidir. Filtrenin tıkanmadan uzun süre işlev görmesi önemli bir husustur. Elbet filtrasyon kalitesi göz ardı edilmeden… Mevcut haznemizi tamamen seramik yüzük ile doldurarak hiç tıkanmamasını sağlayabiliriz. Fakat istediğimiz su kalitesi ve temizliği asla yakalayamayız.


7- Filtre Temizliği Ne Zaman ve Nasıl Yapılmalıdır?


Günlük hayatta akvaryumcuların veya forumlarda sorulan sorular karşısında akvaristlerin, filtre temizliği konusunda her zaman bir cevabı vardır. Standardı olmasa da üç aşağı beş yukarı aynıdır.”İç filtre haftada veya 15 günde bir, dış filtre 2-3 ayda bir temizlenmeli…” Elbet kişilerin bunu bir periyoda bağlayarak düzenli ilgilenmeleri doğru bir tercihtir. Fakat gerçekten her akvaryum filtre temizliği için bir standart uygulamak doğru mudur? 

Yukarıda aktarılan bilgiler ışığında düşünelim. Eğer biz iyi bir filtrasyon istiyorsak, ihtiyacımız olan nedir? Bakteriler… Peki bakteri kolonileri zaman geçtikçe çoğalıp kendi içinde bir döngü oluşturur ve dengelenir mi? Evet… O halde bu bakteri zincirini temizlik yaparak kırmış olmuyor muyuz? Bakterilerin kolonileştiği borular, plastik aksam yüzeyi, kullanılan iç malzemelere zaruret hali geldiği zaman müdahale etmek en doğru zamanlama olur. Bu zamanlama her akvaryum ve filtre sistemi için farklılık gösterir. Nitrit ve nitrat ölçümleri yapmak aksayan yönlerde bize yol gösterecektir. Akvaristler filtre temizlik zamanlaması konusunda edindikleri tecrübelerle doğru zamanı bulur.

Filtrenin temizlik zamanını tayin eden faktörler;

1-Filtrenin Tipi; Devinimi fazla buna karşılık haznesi küçük ve malzemesi az filtreler daha çabuk tıkanır. Örneğin iç filtre, dış filtreden daha hızlı tıkandığı için erken temizlik gerektirir.
2- Akvaryumdaki Balık Yükü ve Tipi: Balık sayısı fazlaysa buna bağlı olarak kullanılan yem ve atık miktarı fazla olacaktır. Mekanik filtrasyon ile filtreye ulaşan ve eritilmesi gereken atık miktarı çok olacağı için temizlik süresini kısaltacaktır. Bitkili veya canlı yem kullanılan bir akvaryumsa katı atık miktarı fazla olacağı için tıkanma çabuk olacaktır. 

Görüldüğü gibi her iki madde de tıkanmadan söz edilmektedir. Yani filtre temizliğinin yapılma zamanını işaret eden en önemli unsur, debinin düşmesidir. Debi düştüğü zaman mekanik filtrasyon zorlaşır, bakterilere gerekli olan oksijen miktarı ulaştırılamaz. Unutulmaması gereken akvaryumda sürdürülebilir sağlıklı koşulların sürekli kılınmasıdır. Müdahale ederek veya etmeyerek bu dengeyi bozmak akvaryum ve canlı sağlığı için iyi değildir. Çünkü yeni koşullara uyum sağlamaya çalışan her canlı fazladan enerji tüketir ve bu aşamada metabolizması zorlanır.

Yine ezbere söylenen bir standart vardır. Su değişimi ile birlikte filtre temizliği yapılması… Filtreye müdahale etmek belirli bir zinciri bozmak anlamına gelir. Üzerine birde su değişimi yapmak akvaryuma iki kere müdahil olduğumuz anlamına gelir. Mümkünse su değişimi ve filtre temizliği ayrı zamanlarda yapılmalıdır. Bu sayede değişime uğrayan su değerleri standartlarından fazla uzaklaşmadan dengelenir. 

Artık filtre temizliğine geçebiliriz. Mantık filtre debisini eski haline kavuşturacak kıvama getirmek olmalıdır. Yukarıda iç malzemeleri tanıtırken her biri için kısa kısa değindik, yapılış şeklini aktaralım. 

-Filtre fişten çekilir.
-İç filtre, sünger filtre, pipo filtre gibi filtreler akvaryumdan çıkarılmadan önce, içine sığacağı bir kap hazırlanır. Kap suya daldırılır ve su içindeyken filtre kaba alınır. Amaç çıkarma esnasında kaba atıkların suya dönmemesidir. Bu sayede asıl amacımız olan bu katı partikülleri akvaryumda bırakmamış oluruz. 
-İçerisinde çeşitli malzeme bulunmayan iç filtreleri temizlemek için bir iki litre akvaryum suyu yeterli olacaktır. Filtre süngeri çıkartılır. Önce motor kısmı temizlenir. Mıknatıs mutlaka çıkartılmalı yuvası ve pervanesi dikkatlice temizlenmelidir. Sonra dış kabı kaba pisliklerden arındırılır. Son işlem olarak sünger su dolu kaba batırılarak birkaç kez sıkıp bırakmak suretiyle temizlenir. Bu işlemden sonra gözle görünen atıklar varsa elle temizlenir. Filtre temizlenmiştir yeniden monte ederek akvaryuma takılabilir.
-Dış filtrelerin temizliği için kova haznesindeki su yeterlidir. Sepetler akvaryumdan çıkartılır. Önce seramik, bioball ve substrat karıştırılıp suya batırıp çıkarmak suretiyle temizlenir. Gözle görülen atıklar elle temizlenir. Yine sepet üzerindeki kaba pislikler alınır. Sonra süngerler aynı iç filtrede anlatıldığı gibi kova içerisinde yıkanır. Son olarak elyaf temizliği yapılır. Hafifçe araları açılarak kabartılır. Daldırıp çıkartarak ve sıkarak bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Elyaf çabuk yıpranan bir ürün olduğu için iki üç parça halinde filtrede tutulmalı, her temizlikte değişim birer birer sıra ile yapılmalıdır. Kovadaki su dökülür, yapışan atıklar ve tabanda tortu kalmışsa bir miktar su ile yeniden kabaca temizlenebilir. Vanalar ve hortum girişleri mutlak suretle kontrol edilmeli, katı atıklar varsa arındırılmalıdır. Temizlik bitmiştir, filtre monte edilip, çalıştırılabilir. 

Yine tekrar edelim, filtre temizliğinde genel amaç, eski debisine kavuşturmak olmalıdır. Tüm malzemelerin çeşme suyunda pırıl pırıl hale getirilmesi bizim gözümüzde gerçek temizlik olsa da, aslında bir felaketin başlangıcı olabilir. 

Buraya kadar sıkılmadan yazdıklarımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım akvaryum hobinize bir şeyler katabilmişimdir. Filtreniz sağlam, akvaryumunuz sağlıklı olsun…